Krizlerde işletmelerin can simidi: KüçülmeYaşanan travmaların ardından firmaların uyguladığı en bilindik yöntem, küçülmeye gitmek. Hâlbuki geçmiş bir yazımızda da belirttiğimiz gibi: “Bir firmayı iflasa sürükleyen en kuvvetli yol; harcamaları kısmaktan, diğer bir deyişle az harcama yapmaktan başka bir düşüncenin ortada olmamasıdır. Kriz sonrası dönem için de bu geçerlidir. Böyle zamanlarda yapılması gereken, kazanç getiren harcamaları kazanç getirmeyenlerden ayırmaktır. Yani, ‘Mevcut parayı kâr elde edebilecek şekilde nasıl harcayabilirim?’ şeklinde düşünme becerisini elde etmektir. Parayı getirecek olansa ancak farklı mesajlar içeren, inovatif ürün ve hizmetlerden oluşan fırsat alanlarıdır. Kuruluş olarak fırsat alanlarına yatırım yapmak, risk yaratan bir durum değildir; tam tersine gelecekte var olmanın tek yoludur.”2000’li yıllarda American Management Association’ın (AMA) küçülmenin etkileri üzerine yaptığı 1.000 firmayı kapsayan araştırma da bu ifadelerimizi destekler nitelikte.Araştırma, 90’lı yıllardaki ekonomik dalgalanmalarda işçi çıkartan (küçülmeye giden) firmaların sadece % 48’inin daha sonraki dönemlerde kâr paylarını artırdığını ve küçülmenin bu firmaların büyük çoğunluğunda ürün kalitesini yükseltmeye fayda sağlamadığını ortaya koydu.Business Week dergisi de “İş Yerlerindeki Yapısal Değişimler” başlığıyla yayımladığı özel sayısında, küçülmedeki en büyük risk daha az sayının daha fazla çalışmasına yol açmasıdır, diye uyarıda bulundu. “Küçülmenin firmalardaki iş yapma tarzını da çok az değiştirdiği anlaşıldı.” ibaresini de ilave etmeyi ihmal etmeyerek. Business Week’teki araştırma notlarında, küçülmenin şirket için açık bir dezavantajının da “şirketin yaratıcı kabiliyetini kaybettirmesi” olduğu belirtildi.